Emanet Bahçeleri
Hıçkıra hıçkıra ağlıyoruz
Gözyaşlarımız içimize ağışlıyor.
Ve yaşlar dindiğinde,
Kendimize geleceğiz.
Acı bedenimize yapışmış,
Bir çocuk gibi çığlık atıyor!
Kursaklar boş,
Mideler isyanda,
Nasırlı eller nadasta.
Peri masallarındaki
O parlak ve iri elmayı bekliyoruz
Zehirli de olsa,
Bekliyoruz işte
Uzun burunlu yaşlı cadının sinsi gülüşünde…
Ölüm gülüyor ve el sallıyor uzaklardan,
Sabırsız ve alaycı…
İnsanlar aslında biliyor,
İdam mahkûmunun vaktini beklediği gibi.
Uçsuz bucaksız buğday tarlaları,
Şafağa kadar uzanmış
Neredeyse güneşi yakalayacak.
Anadolu’nun bir dağ köyünde
Veya Karadeniz’in o amansız yamaçlarında
Çocuklar bir sürü, emanet bahçelerinde
Kirli sulara boğulmuşlar.
Sinekler sürüsü, kirli tenlere yapışmış,
Sivrisinekler ise kan emiyor, insanlar gibi,
Ve kadınlar,
Nasırlı, narin elli kadınlar,
Sırtlarında yeni doğmuş bebekleriyle
Ot ve dikenlerin içinde
Yaşam mücadelesinde…
Yaşam ciddi,
Umutlar yarına saklı.
Rüzgâr yaman esiyor,
Yüzleri kaybetmiş saman tozlarını yalayıp duruyor,
Tarla fareleri oradan oraya zıplıyor,
Ve kirli derilerin içinde
Uyuzlar yüzüyorlar.
Gözyaşlarıyla sertleşen toprak birazdan yumuşayacak
Ve altında yatan kefenler,
Aynı kaderi paylaşmıştı…
Ağustos 2020